Osman Kavala’nın avukatlarından Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihli kararına ilişkin açıklama

2 Şubat 2022

Osman Kavala’nın dört yılı aşkın tutukluluğu konusunda, kamuoyu ağırlıklı olarak AİHM kararının yerine getirilmemesi ve bu yüzden Avrupa Konseyi’nin yaptırım süreci başlatması sorunu ile ilgilendi. Ancak, Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra gerçekleştirilmiş olan yargısal uygulamaların içeriği ve şekli, AİHM kararına uyulmamasının ötesinde, bu karar olmasa dahi kayıtsız kalınamayacak kadar vahim bir hukuka aykırılıklar silsilesi olma özelliğini taşıyor.

  1. Osman Kavala, Gezi davasından beraat ettiği 18 Şubat 2020 tarihinde, daha önce tahliye edilmiş olduğu 15 Temmuz darbe girişimine katılmak suçlamasından gözaltına alındı ve tutuklandı.
  2. İlk tutuklanmasından 28 ay sonra, aynı soruşturma dosyasından, aynı deliller kullanılarak kurgulanan casusluk suçlamasıyla üçüncü kere tutuklandı.
  3. Daha önce Gezi olaylarını organize etmek ile 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek suçlamaları arasında hukuki ve fiili ilişki olmadığı kararı verilerek dosyaların ayrılmış olmasına rağmen, Osman Kavala ile ilgili farklı suçlamalar içeren davalar birleştirildi ve bunlar farklı eylemler ve kişilerle ilgili olan Çarşı davası ile birleştirildi.
  4. Osman Kavala’ya yönelik ağır suçlamalar içeren iki iddianame hazırlandı. Bu iddianameler hazırlanmadan önce savcılık Kavala’ya iddialarla ilgili tek bir soru sormadı. Osman Kavala hiçbir aşamada savcı tarafından sorgulanmadı.
  5. İlk iddianamedeki Osman Kavala’ya yönelik Gezi olayları ile ilgili suçlamaların ve telefon dinlemelerinin FETÖ/PDY üyeliği ile yargılanan savcı ve emniyet mensupları tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktığı halde, hazırlanan ikinci iddianamede Osman Kavala’nın FETÖ/PDY sorumlularıyla ilişki içinde olduğunun “tespit edildiği” şeklinde hiçbir dayanağı olmayan savcılık beyanları yer aldı.
  6. HTS kayıtları, Osman Kavala’yla Henri Barkey arasında telefon görüşmesi olmadığını ortaya çıkardığı halde ve bir lokantada tesadüfen karşılaşmak dışında görüştüklerine dair bir bilgi olmamasına rağmen, Kavala’nın Barkey ile yoğun bir iş birliği içinde olduğu iddiası hem 15 Temmuz darbe girişimini destekleme suçlamasında hem de casusluk suçlamasında ana delil olarak kullanıldı. Aralarındaki irtibatla ilgili somut bir bilgi olmaması, Henri Barkey’in bu konuda özel gayret göstermiş olmasıyla açıklandı.
  7. Başka bir delil olmadığı için, casusluk suçlaması, devlet sırrı olabilecek gizli bilginin ne olduğu, nereden ve nasıl temin edildiği, kime verildiği ve hangi amaçla kullanıldığına dair herhangi bir iddia ortaya konulmadan, dolayısıyla casusluk suçunun yasadaki tanımına uyulmadan kurgulandı. Beraat ile sonuçlanması gereken bu dava, diğer davalarla birleştirilerek uzatılmış oldu, böylece bu suçlamaya dayandırılan tutuklamanın diğer davalar bitene kadar sürdürülmesine zemin hazırlandı.
  8. Bu yapılanlar, bilinçli ve planlı bir şekilde ceza uygulaması olarak tutukluluğu devam ettirmek ve AİHM kararını boşa çıkartmak için, yasaları içeriklerinden kopartarak amaçları dışı kullanmak eylemidir. Bu nedenle kamusal yetkinin yasa dışı kullanımı anlamına gelmektedir.

Kavala’nın son tutuklanması ile ilgili olarak AYM’ye yaptığı başvuruyla ilgili olarak, tutukluluğun hukuka aykırı olmadığı yönündeki çoğunluk kararına karşı oy kullanan AYM Başkanı ve Başkan Vekilleri dahil 7 üyenin muhalefet şerhinde çok güçlü gerekçeler ortaya konulmuştur.*

Bu gerekçelerin AİHM tarafından da teyit edileceğine inanıyoruz. Osman Kavala’nın dört yıl üç ay boyunca tutuklu olarak yargılandığı süreç, yargı adına utanç verici niteliktedir. Bunun ülkemizde bir daha tekrarlanmayacağını ümit ederiz.

Osman Kavala Müdafileri 

*

“Daha da önemlisi başvurucunun hangi gizli bilgileri kimden, nasıl ve nerede temin ettiğine dair herhangi bir açıklama olmadığı gibi, kendisiyle “yoğun irtibatı” olduğu varsayılan H.J.B.’nin hangi gizli bilgilere sahip olduğu ve bunları nasıl temin ettiği soruşturma belgelerinden anlaşılamamaktadır.” Zühtü Arslan

“Şu halde tutuklama kararında hangi gizli bilgilerin suçun konusunu oluşturduğu gösterilememişse, bu takdirde ortada suçun maddi konusunun bulunmadığı sonucuna varılmalıdır… Başvurana yönelik suçlamada başvuranın temin ettiği bir devlet sırrından söz edilmemektedir. Görüştüğü ileri sürülen kişiye (HJB) somut bir sırrın teslim edildiği de iddia edilmemektedir… Esasen suçun konusu yoksa sonraki unsurların araştırılmasına gerek yoktur.” Hasan Tahsin Gökcan

“Başvurucu ile H.J.B’nin cep telefonlarının zaman zaman aynı baz istasyonu kapsamında sinyal vermesi casusluk suçuna yönelik kuvvetli bir şüphenin delili olarak nitelendirilemez… Başvurucunun telefonunun ve H.J.B’nin cep telefonunun aynı baz istasyonundan sinyal göndermesinin ayrıntılı delillerin yokluğunda casusluk suçlamasının bir kanıtı olarak sunulması insan hakları açısından kaygı verici durumların ortaya çıkmasına neden olabilir.” Engin Yıldırım

“Somut başvuruda casusluk suçundan verilen tutuklama kararı bakımından tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç belirtisi bağlamındaki en önemli eksiklik başvurucu ile H.J.B arasındaki herhangi bir konuşma veya görüşmenin içeriğine dair hiçbir somut bilgi ya da belgeye dayandırılmadan varsayımsal bir değerlendirmeyle hareket edilmesidir.” Hicabi Dursun - Yusuf Şevki Hakyemez

“Başvurucunun STK’lar eliyle ya da sivil alandaki faaliyetleri ile devletin gizli kalması gereken hangi bilgileri temin ettiği, bu bilgilerin “gizlilik” unsurunun ve kaynağının ne olduğu hususunda bir açıklama bulunmamaktadır… Bu tür bir iddia, benzer konularda çalışmalar yapan tüm sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini de kolaylıkla casusluk faaliyeti olarak değerlendirilmesine yol açabilecek niteliktedir. Sosyolojik, ekonomik ve siyasal konularla ilgili bilgi toplanması ve bu bilgi ve bulguların kamuoyuna açıklanması sivil toplum örgütlerinin temel amaç ve faaliyetleri arasındadır.” Celal Mümtaz Akıncı