2 Haziran 2020 tarihinde Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le Monde'da yayınlanan Osman Kavala ile gerçekleştirilen röportajın Türkçe çevirisini paylaşıyoruz.
Silivri Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ndeki alıkonulma koşullarınız nasıl? Bize oradaki bir gününüzü anlatabilir misiniz?
Ayrı bir tuvaleti olan tek kişilik bir odada kalıyorum. Masa ve yatak odanın üçte birini kaplıyor. Zamanımın büyük bir kısmını pencerenin yanında bulunan masamın başında okuyarak, düşünerek biraz da yazarak geçiriyorum. Burada bulunmam klasikleri yeniden okumama da fırsat verdi. Tesadüfen koronavirüs salgını başlarken Veba’yı yeniden okuyordum, televizyonda gördüklerim deja vu hissine kapılmama yol açtı. Küçük televizyon ekranı da masamın üstünde. Bağımsız televizyon kanallarından haberleri ve bazı tartışma programlarını izliyorum. Devlet kanalı TRT 2 ‘de dünya sinemalarından nitelikli filmler gösteriliyor. Tarkovski filmleri için aynı şeyi söylemem ama mesela Kaurismaki’nin yönettiği Le Havre’ı seyretmek cezaevi ortamında iyi geldi. Gazeteler de geliyor. Yabancı basını takip etme imkânım olmadığı için Cumhuriyet’in Le Monde Diplomatique’i Türkçe yayınlaması benim için çok faydalı oldu. Gündüz komşumla paylaştığım avluya çıkabiliyorum. Günde iki defa birlikte yürüyoruz, yürürken üzerimizden geçen martı gruplarını kaçırmamaya çalışıyoruz. Tabii bulutları da seyrediyoruz. Şu sıra avlumuz kalabalıklaştı, serçeler üst köşelerdeki yuvalarına yerleştiler. Yakında yavrular da görünür. Onların cıvıltılarını dinlemek, erkek ve dişilerin yuvaları etrafındaki hareketlerini izlemek de bir ayrıcalık. Onlar da bize alıştı, avluya çıktığımızda uçma vakti geldiğini fark edip aşağıya süzülmeye başlıyorlar. Bütün bunların sayesinde tabiatla bağımız tamamen kopmamış oluyor. Bunlara bulaşık, temizlik, ve benzerini de eklerseniz epey meşgaleniz oluyor. Zaman çok sıkıntılı geçmiyor. Başınıza geleni ve özgür olsaydınız neler yapabileceğinizi düşünmekte kafanızı meşgul etmediğiniz takdirde.
Silivri Cezaevi’nde koronavirüs vakaları tespit edildi. Sağlığınız için endişeleniyor musunuz?
Burada salgına karşı ciddi tedbirler alındı. Dışarıyla ilişkiyi kesmek için aile görüşleri durduruldu. Çalışan görevliler de ikişer haftalık sürelerle akşamları cezaevinde kalıyorlar. Koronavirüs vakası aynı kampüste, daha büyük ve kalabalık koğuşları olan bir cezaevinde görüldü. Silivri bir cezaevi kompleksi. Burası yüksek güvenlikli bir cezaevi olduğu için diğer cezaevlerindeki kalabalıklaşma burada olmuyor, dolayısıyla ciddi sağlık sorunları yaşanmıyor. Zaten odamda da tek başıma kalıyorum. Yani yüksek risk altında olduğumu düşünmüyorum. Ama, tabii, bütün bu tedbirlere rağmen burasının ev kadar güvenli bir yer olması mümkün değil.
Salgının getirdiği riskler nedeniyle hükümet kısa süre önce 90.000 hükümlü için bir af yasası ilan etti. Ne yazık ki, sizin gibi siyasi tutuklular bu yasadan yararlanamadı. Bu yasa bize yetkililerin zihniyeti hakkında ne söylüyor?
Bilindiği gibi devlete karşı işlenmiş suçlar fiilen bir af niteliği taşıyan infaz yasasının kapsamının dışında tutuldu. Bu tür suçlardan hüküm giyenler arasında 15 Temmuz darbe girişiminde bir fiil katılmış olanlar, PKK ya da IŞİD’e katılmış insanlar var. Ancak terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte yardım etmiş olma suçlamasıyla mahkûm olan, şiddet eylemleriyle somut ilişkisi kurulamamış adil bir yargılama sonucu beraat edecek insanlar da var, benim gibi hiçbir siyasi örgütle bağı olmayan faaliyetlerinin ne tür bir somut zarara yol açtığı gösterilmeden tutuklanmış olanlar da var.
Bu insanların toplum için, cinayet işlemiş olanlardan daha tehlikeli olduğunun düşünülmesi, koronavirüs salgınına karşı hayatlarının korunmasının daha az önemli görülmesi hukuki açıdan da etik açıdan da oldukça rahatsız edici. Bu uygulamanın, siyasi muhalif olarak görülen insanlara farklı bir hukuk uygulanabileceğini öngören bir anlayışı yansıttığını düşünüyorum.
Size yöneltilen suçlamaların hiçbiri kanıtlanmış değil. Ne siyasi partinin ne de devrimci bir örgütün liderisiniz. Türkiye makamları neden size saldırıyor?
Yürüttüğüm sivil toplum faaliyetlerinden bazıları, özellikle Kürtler ve Ermenilerle ilgili olanlar, yurtdışı ilişkilerim rahatsız edici bulunmuş olabilir. Ama bunlar, bu kadar ciddi bir hukuksuzlukta ısrarı açıklayamaz. Seçimlere daha üç yıl olmasına rağmen, muhalefeti, özellikle de Gezi protestolarını, CHP’yi darbecilikle, dış güçlerin çıkarlarına hizmet etmekle suçlayıcı bir söylem kullanılıyor. Anladığım Sarı Yelekliler hareketiyle kıyaslandığında oldukça kısa süren ve polise karşı koyma refleksi daha az şiddet eylemleri içeren Gezi protestolarının hükümeti devirmeye yönelik bir dış komplo olduğu anlatısı hükümetin bu siyasi stratejisi için faydalı bulunuyor. Cumhurbaşkanı tarafından sık sık dile getirilen bu anlatının tek dayanağı, Gezi protestolarını benim aracılığımla benzer olayların arkasında olan George Soros’un finanse ettiğine dair inanç. Sanırım Cumhurbaşkanı uzun bir süreden beri angaje olduğu, kullandığı bu anlatımın, mahkemelerin somut delil bulamamaları nedeniyle zaafa uğramasını kabul edemiyor. Beraatime karar veren yargı mensuplarının görevlerini hakkıyla yerine getirmediklerini ifade etti. Tutuklanmamın siyasi nedenlerle olduğuna hükmeden AİHM kararını da hükümete karşı yapılan bir siyasi eylem olarak değerlendirmiş olabilir.
Herhangi bir yargılama süreci olmaksızın hapistesiniz. Türkiye bundan nasıl bir kazanç elde edebilir?
Birbiri arkasından sıralanan her biri diğerinden daha mantıksız, daha dayanaksız suçlamalarla tutukluluğumun devam ettirilmesinin yargının imajına zarar verdiğini hükümetin de gördüğüne inanıyorum. Ancak söz konusu olan sadece imaj zedelenmesi değil. Bu tür uygulamaların hükümet tarafından hoş görülmesi, teşvik edilmesi yargı mensuplarının evrensel hukuk kurallarına, etik değerlere bağlılıklarını zedeliyor, rasyonel akıl yürütme, kanaatleri gerekçelendirme zorunluluğunu zayıflatıyor. Yasaların anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirlenmiş olan normlardan farklı, siyasi önceliklerin etkisi altında bir hukuk anlayışıyla yorumlanmasına, kullanılmasına yol açıyor. Kendilerince bir meşruiyet sağlıyor.
Strazburg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tekrar tekrar tahliye edilmenizi istedi. Avrupa Konseyi kurucu üyesi Türkiye, mahkemenin kararlarını uzun süre göz ardı edebilir mi?
Görebildiğim, şu anda benimle ilgili uygulanan strateji doğrudan AİHM kararını reddetmek değil; itiraz ederek ve AİHM kararlarının kapsamı dışında kaldığını iddia edecekleri suçlamalar icat ederek, bu kararları etkisiz hale getirmeye gayret etmek. Durumu, büyük şirket avukatlarının, birtakım müeyyidelerden kaçmak için yararlandıkları boşlukları kullanma çabasına benzetiyorum. Bu manipülatif adli süreçlerin sonunda ağır bir hapis cezasına çarptırılmayı beklemiyorum, ama hukuksuz tutukluluğum öngöremediğim bir tarihe kadar uzayabilir. Benzer bir durum Azerbaycan’da olmuştu, insan hakları aktivisti Mammadov’un başına geldi. Sonunda özgürlüğüne kavuştu, ama AİHM kararlarına rağmen 4 yıl cezaevinde kaldı.